Okumanızı Tavsiye Ettiğimiz Kitaplar

 Yazar: Prf. Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ
Kitap İsmi: Osmanlı'da Harem
Kitabın İçeriği ve Yazarların Görüşleri:

Bu kitap incelendiğinde, "Gerçek Harem Nedir?" sualinin cevabı için şu hususların bilinmesi gerektiği anlaşılacaktır:

Birincisi; her konuda olduğu gibi harem konusunda da tarihimiz çarpıtılmış ve saptırılmıştır.

İkincisi; İslâm hukukunda ve mukayeseli hukukta köle ve cariye konusu bilinmeden harem konusu tam olarak anlaşılamayacaktır.

Üçüncüsü; Osmanlı Devleti�ndeki harem uygulaması baştaki iki konu özetlendikten sonra kısaca ve doğru olarak aydınlatılmalıdır. Aksi takdirde Haremden bahsetmek yanlıştır. Bu hususlar Osmanlı�da Harem konusunun özüdür.

"Akgündüz'ün kitabı, diyebilirim ki, Osmanlı'ya bilhassa padişahlarımıza yapılan iftiraların milli vicdandaki üzüntü ve tepkisine tercüman oluyor. Osmanlı'yı bir bakıma yeniden keşfediyor gibiyiz. Osmanlı'nın ta kendisi ve meşru varisleri, çocukları olarak her türlü yeni ve doğru bilgiye muhtacız. Osmanlı'yı iyi ve doğru bilmeden Türkiye'nin geleceğe yürümesi mümkün değildir. Prof. Dr. Ahmed Akgündüz gibi konularında gerçekten uzman, gayret sahibi, enerji dolu, eline kalem alabilen tarihçilerimizi tebrik ediyorum."

Yılmaz Öztuna, Tarihçi-Yazar

"Osmanlı'da Harem, sadece ciddi bir boşluğu doldurmakla kalmamış maksatlı veya maksatsız yalanların ecdatla aramıza gerdiği perdeye ilmin indirdiği bir kılıç olmuştur. Bu kitapla perde açılıyor, haremin cinsi münasebet; işret yeri değil de, bir hizmet mahilli, eğitim yuvası olduğu karşımıza çıkıyor."

Dr. Mehmed Niyazi Özdemir, Araştırmacı Yazar

Yazar: Beyazıt AKMAN

(http://www.imparatorluk.com/ adresinden ulaşabilirsiniz...)

15. yüzyılda, 19 yaşındaki bir genç, dünyanın kaderini değiştirmek üzereydi...

Fatih'in 600 sayfalık, film tadında romanı

Aşkının peşinde bir yeniçeri, kimliğini arayan bir İtalyan seyyah ve bütün dünyanın kaderini değiştirmek üzere olan genç bir sultan... İstanbul'un fethinin savaş, aşk ve macera dolu romanı.

Osmanoğulları'nın öyküsü hiç böyle anlatılmadı!





Yayınevi: Çamlıca Basım Yayın, Osmanlı Tarihi 1. Cilt

GENİŞ KAPSAMLI AKICI DİLİ VE MEVZULARA İLİŞKİN RESİMLER İLE DESTEKLENMİŞ, ŞİDDETLE OKUMANIZI TAVSİYE ETTİĞİMİZ OSMANLI TARİHİ...

KİTABA ERİŞİM BİLGİLERİ: http://www.camlicabasim.com/index.php?sayfa=urundetay&id=3
Kitabın Yazarı: Yavuz BAHADIROĞLU

Kitabın Yayınevi: Nesil Yayınları

Bizim Yorumumuz: Osmanlı'nın kuruluşuna ilham olan olaylar, Kayı Boyu'nun dinlerine ve törelerine sımsıkı bağlı kalmaları, Orta Asya devletleri arasındaki sıkı mücadeleleride konu alan bu kitabı okuduğumda bir daha anladım ki Osmanlı, yada Kayı Hanlı küçük haliyle bile çok büyükmüş, Osmanlı nasıl Osmanlı olabilmiştir sorusuna verilecek güç cevabı bu kitapta bulabilirsiniz, kitabın vermiş olduğu manevi havanın güçlü tesirini kalbinizde hissedeceksiniz...

Yavuz Bahadıroğlu'na teşekkür ederiz...


Kitabın İçeriği: "Merhaba Söğüt romanı Gündüz Alp ve Ertuğrul önderliğinde Kayıhan boyunun Moğol belâsından yurtlarını bırakıp Anadolu’ya göç edişini, göç esnasında yaşanan sıkıntıları, ayrılıkları, nihayet Selçuklu Sultanının, yardımları karşılığında onlara Domaniç ve Söğüt’ü yurt olarak vermelerini bütün detayları ile yansıtır Ortaasya’dan Anadolu’ya göç, Domaniç ve Söğüt’e yerleşim ve Osmanlı Devletinin çekirdeğinin atılışı romanın asıl temasıdır
Buhara Yanıyor ve Elveda Buhara romanlarında anlatıldığı gibi, Cengiz Han ve daha sonra oğulları, birbirlerine düşen islâm Devletlerini teker teker yutar Birbirlerine destek yerine köstek olan müslüman devletleri tarihten silerek, müslümanlar adına karanlık bir dönem başlatır Moğol zulmünden kurtulabilen müslümanlar ata yurtlarını terketmek, barınabilecek yer bulmak için göç yollarına düşmek zorunda kalmıştır
Elveda Buhara diyenler, başka yerlere merhaba demek için uzun yollara düşerler
Merhaba Söğüt romanı işte bu kargaşa dönemini ele alır Göç eden kavimlerin arasında, pek adı sanı bilinmeyen, diğerlerine oranla sayı olarak da az olan Kayı Aşiretinin, Harzem illerinden Güneşin Battığı Yere yaptığı göçün hikayesidir Merhaba Söğüt
Devlet müjdesi alan, dervişler ve rüyalar vasıtasıyla yol gösterilen, bir yurt tutmadan çok, bir devlet kurma hedefine yürüyen bir aşirettir Kaya Alp’in Kayı Aşireti Gündüz Bey önderliğinde yollara koyulur, o ölünce Beylik için işaret edilen üçüncü oğlu Ertuğrul’la devam edilir ve sonunda Söğüt’e varılır
Yedi bin kilometrelik meşakkatli yolculuk, yeni bir devrin başlangıç yolculuğudur Bu yolculukla tarih yeni bir döneme girecektir Göçün sıkıntısı, bıkkınlığı, ihtilâflar, mücadeleler, Moğolların baskınlarına karşı koymalar, âdeta yaşanıyormuşçasına ele alınır Merhaba Söğüt romanında
Romanda işlenen en can alıcı bölüm ise, Gündüz Bey’in ölümünden sonra aşiretin bölünmesi, göçe devam edilecek mi, geriye mi dönülecek konusunda yapılan tarihî meşveretin anlatıldığı bölümdür
Baba oğlundan, anne kızından, kardeş kardeşten, aşiretin iki manevî önderi sayılan Yahşi Hoca ile Bodur Hoca birbirinden, Ertuğrul ağabeylerinden ayrılmıştır ve göçe devam diyen topu topuna dört yüz çadır kalmıştır
Bu ayrılıktan, yorgunluktan, meşakkatten sonra yola devam eden dört yüz çadırlık aşiret yedi bin kilometrelik tarihî göçü tamamlayacak ve Söğüt’e merhaba diyecektir


ARKADAŞLAR MAKSADIMIZ KİTAP TANITIMI YAPIP TİCARİ KAR ELDE ETMEK DEĞİLDİR, İNSANIMIZI KİTAP OKUMAYA YÖNLENDİRİP BUNUDA TARİHİNDEN BAŞLAMALARINI TAVSYE ETMEKTEYİZ, AMAÇ OSMANLIYI TANITMAKTIR, HANİ SÜREKLİ KARALANAN,
6 ASIRLIK DEVLETİ 3 DK İÇİNDE YERDEN YERE VURANLARA KARŞI CEVAP NİTELİĞİ TAŞIYAN ÖZELLİKLE OKUDUĞUMUZ KİTAPLARI YAYINLAMAKTAYIZ, BU KONUDA TEK KURUŞ ÇIKARIMIZ YOKTUR...

KURTLARLA DANS DEVAM EDİYOR...

Abdülhamid'siz bir yüz yıl yaşadık. Onun yokluğunda bir imparatorluğun un ufak oluşuna ve o enkazın içinden 'küçük Osmanlı' diyebileceğimiz Misak-ı Milli fikrinin doğuşuna tanık olduk. Şimdi toparlanıyoruz ve yeniden küresel bir aktör olma yolundayız. Artık ufuklara bakarken kendimizden daha eminiz. Bu açılımlar döneminde bir tarih açılımı, dolayısıyla Abdülhamid açılımı kaçınılmaz.

Mustafa Armağan Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı 2'de yine özgün belge ve bilgilere dayanarak Sultan Abdülhamid'in bugüne kadar anlatılmayan yönlerini okurlarına sunuyor.

Türkiye'ye eğitimde altın çağ yaşatan, Küba'ya ajan gönderen, Singapur'a cami yaptıran, Sri Lanka'ya okul açtıran, New York'taki Webb'den Londra'daki Quilliam'a özel görevler veren, Belarusya'nın ıssız köylerinde adı hala camilerde anılan bir Abdülhamid bu... Her sayfasında şaşıracağınız bir kitap...


- Uzakları Görebilen Hükümdar
- (Editörler: Osman Doğan - Selman Kılınç)
- 13,5 x 21 cm
- Karton kapak
- ISBN: 978-9944-905-83-1
- İstanbul 2010


KİTABIN ADI: Bin Atlının Akınları
KİTABIN YAZARI: Prof. Dr. İsmet Miroğlu
KİTABIN YAYINEVİ: Babıali Kültür Yayıncılık
BEN OSMANLI TORUNUYUM: "Arkadaşlar şimdiye kadar hep okuduğumuz kitapları sizlere tavsiye ettik bu kitabı okumanızda Osmanlı Tarihini ve şuurunu bir nebze anlayabilmek için önem arzetmektedir. Kesit kesit olayların anlatıldığı kronolojik sıraya göre yaşıyormuş gibi heyecanla okuyacağınız bu güzide kitabı sizlere tavsiye ediyoruz, her Osmanlı Torunu'nun kütüphanesinde bulunması gereken bir kitap."


Osman Gazi'yle devlet olmak, Sultan Murad ile Kosova'ya varmak... Fatih ile İstanbul'a girmek, Mimar Sinan'la farklı kıtalara çil çil kubbeler serpmek... Çaka Bey'le Adalar Denizi'ne, Barbaros'la Preveze'ye, Kurdoğlu'yla Endonezya'ya sefere çıkmak... Merzifonlu'yla Viyana'dan dönüş... ve Budin'in, Nazlı Budin'in elden çıkışı...

Bin Atlının Akınları, Osmanlı tarihinden kesitler aktaran, o günlerin üslubunun tadılabileceği anekdotlarla bezeli bir kitap.

'Budin'de fare delikleri bile didik didik yağma edildi. Ertesi gün seksen bir cami olmak üzere, bütün Osmanlı eserleri, temellerine kadar yıkıldı. Sefere iştirak eden Marsigli Kontu, birçok cami, saray ve kütüphane dolaşarak bulabildiği kadar elyazması eseri kurtardı. Sonra bunlarla memleketi olan Bologna'da bir müze ve kütüphane kurdu.'

'1568 yılında Kurdoğlu Reis'e yeni bir görev verildi: Portekizliler'in çok rahatsız ettikleri Endonezya'ya sefer yapacaktı. Kurdoğlu'nun görevi, Açe'nin yardımına koşmaktı. Kurdoğlu, yirmi iki parçadan oluşan Süveyş Donanması ile kısa zamanda Açe'ye ulaştı. Osmanlı donanmasının Endonezya sularına girdiğini öğrenen Portekizliler çoktan kayıplara karışmışlardı. Kurdoğlu, önce getirdiği fermanı, Açe Hükümdarı'na sundu...'



 Rıza Nur - Hayat ve Hatıratım

TBMM 1. Dönem ve 2. Dönem'de, ve öncesinde II. Meşrutiyet'in ilanı ile açılan Osmanlı Meclisi Mebusan'ının ilk döneminde Sinop milletvekilliği yapmış, TBMM tarafından seçilen I. İcra Vekilleri Heyeti içinde genç... Türkiye'nin ilk Maarif Vekili (Eğitim Bakanı) olmuş, Moskova Antlaşması ve Lozan Antlaşması müzakerelerine katılmış bir siyaset adamı, yazar, Türkolog-tarihçi ve hekimdir.

Cumhuriyet'in kuruluşuna dair size çok şey katacağınızı inanıyoruz.

Bir Darbenin Anatomisi - Yılmaz Öztuna bu kitabında 1876 askeri darbesini, Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesini ve ölümü olayını, bütün detayları ile anlatıyor. O dönemin bütün şahitlerinin ifadelerini birinci elden kaynaklardan ve belgelerden aktararak veriyor. 1876 darbesi, sonradan İmparatorluk ve Cumhuriyet Türkiyesi'nde yapılan diğer askeri darbelere örnek oluşturduğu için çok önemlidir. Ayrıca Türkiye'nin bugünki sınırları, sosyal ve kültürel yapısı üzerinde derinlemesine etkileri vardır. 1979 eylülünde kaleme alınan bu kitap, 1982'ye kadar sakıncalı görülüp yayınlanamdı. O tarihten bu yana birçok baskı yaptı. Gözden geçirilmiş 5. baskısını sunuyoruz. ... darbe sonrasındaysa, Hüseyin Avni Paşa, Fransız yazar Charles Mismer'e şöyle diyordu:

"Darbeyi ben yapıtım. Bazı arkadaşlarım benim yaptığım emr-i vakiden sadece istifade ettiler. Siz İngilizler ve Fransızlar, Midhat Paşa'yı çok tutarsınız ama, ona bile darbenin ancak bir kısmını ifşa ettim. Zira sarhoş olduğu zamanlar dilini tutamaz, her türlü sırrı ağzından kaçırır."

Mehmed Akif, Birinci Dünya Harbi'nde Asım'ın neslinin kıt'a kapma oyunu oynadıklarından söz eder. Bu gençlerin kimi Galiçya'da, kimi Sina Çölünde, kimi Kafkaslarda, kimi de Çanakkale'de emperyalizme karşı çağları alt üst eden bir mücadele veriyorlardı. Bugün de eğitim neferlerimiz aynı rolü oynamıyorlar mı? İnsanlığa bu defa Yunus'un gönüllerine ektiği güzellikleri demetleyip sunmuyorlar mı? Bu çağın vebasına inançlarından derledikleri güzellikleri derman olarak sürmüyorlar mı? Ve en önemlisi de, Bizden adam çıkmaz hurafesinin çatısını çatır çatır yıkmıyorlar mı?

Bu bir Sonsuzluk Kervanı dostlar! Dün Tarık B. Ziyad'ın kutlu askerleri bu vazifeyi üstlenmişlerdi, bugün ise eğitim gönüllüleri. Dün Abdülhamid Han bu kervanın bir halkası olmuştu, bugün vazife bizim omuzlarımızda. Abdülhamid'in dansı devam ediyor dostlar.. Kurtlarla, yani insanlığın düşmanlarıyla insanlığın dostlarının ezeli mücadelesi...


(BİZ OSMANLIYIZ - Yavuz Bahadıroğlu' nun 135 baskı gören kitabı Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyoruz bu kitap olmadan tarih bilginiz çok eksik kalır)

Osmanlı toplumu, bir 'sevgi, şefkat ve yardım toplumu'ydu. Devlet, 'hayat ve hayrat devleti', insan 'hayrat ve hasenat insanı'ydı.

Osmanlı'da hayat ahirete dönüktü. Ahirete dönük olduğu için de hayatta fuzuli şelere yer yoktu.

Osmanlı İnsanı 'kıble yürekli'ydi. Faziletliydi, dürüsttü çevreciydi, medeniydi, nazikti; cihana örnekti. Hede ve gayret sahibiydi. Zaferler ve başarılar hayatın bir parçasıydı.

Osmanlı'da, insan hakları gözetilirdi. Herkes ibadetinde, kıyafetinde, seyahatinde, ticaretinde özgürdü.

Osmanlı'da 'güçlü olan haklı' değil, 'haklı olan güçlü'ydü. Adalet duygusu, hayatın her alanını kaplamıştı.

Devlet milletle bütünleşmişti. Farklı kültürler, asırlarca barış içinde bir arada yaşamıştı.

Osmanlı, yetiştirdiği 'cevher insan'larla dünyaya nam salmıştı.

* * *

Tarih gerçek bir 'ibret aynası' ve tam bir 'tecrübe tahtası'dır. Ve boşuna yaşanmış bir tecrübeler yığını değildir.

Bugün, geçmişimizden ders almanın ve 'yeniden Osmanlı' demenin tam zamanı.