Monday, January 10, 2011

Devlet i Aliye yi Osmaniye'nin üç kıtada at oynatıp buyruk yürüttüğü ihtişamlı dönemlerinde, Avrupa'da Türk hayat tarzı ve modasının çok tesirli hale geldiğini Evlerinde Türk köşesi bulundurmayan sosyete mensuplarının ayıplandığını

*Devlet i Aliye yi Osmaniye'nin üç kıtada at oynatıp buyruk yürüttüğü
ihtişamlı dönemlerinde, Avrupa'da Türk hayat tarzı ve modasının çok
tesirli hale geldiğini Evlerinde Türk köşesi bulundurmayan sosyete
mensuplarının ayıplandığını


*Osmanlı askeri teşkilatını Avrupa'ya tanıtmış olmakla meşhur Comte de
Marsigli'nin, Türk toplumunun misafirperverliği ile alakalı olarak
:"Türkler hiçbir din farkı gözetmeksizin bütün yabancılara karşı son
derece misafirperverdirler. Ana yollar civarındaki köylerde
oturanlardan hali vakti yerinde olanlar öyleden evvel ve akşamüstü
gezintiye çıkıp yolcu bulmaya çalışırlar. Eğer bulacak olurlarsa
evlerine davet ederler ve hatta çok defa misafirin hangi evde
ağırlanacağını tayin ederken kavgaya bile tutuşurlar." dediğini


*Osmanlı içtimai yapısı üzerine uzman olan Erlanyen Üniversitesi profesörlerinden Hutterrohta :

"Osmanlı Devleti, geniş topraklarını ve üzerindeki çeşitli kavimleri,
Topkapı Sarayı'ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu. O saray da
batıdaki en mütevazi bir derebeyinin sarayı kadar bile büyük değildi.
Bu nasıl oluyordu?" diye sorulduğunda, Profesör Hutterroht'un:


"Sırrını çözebilmiş değilim. 16. asırda Filistin'in sosyal yapısı
üzerinde çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım.
Osmanlı, üç yıl sonra bir köyden geçecek askeri birliğin öyle
yemeğinden sonra yiyeceği üzümün nereden geleceğini planlamıştı.
Herhalde Osmanlı, devlet olarak insanlığın en muhteşem harikasıdır"
diye cevap verdiğini.


*Osmanlı'nın edeple taçlaşmış iman anlayışının gereği olan Hazreti
Peygamberi'nin(sav) şehrini bir valinin adının altına sokamayacağı
saygı ve edebi ile, oraya göndereceği idareciyi `Vali " yerine "Medine
Muhafızı " diye isimlendirme hassasiyetini gösterdiğini


*Kanuni Sultan Süleyman devrinde yıllarca İstanbul'da kalan ve yazmış
olduğu eserini en büyük Hıristiyan hükümdarı II Filib'e takdim eden
İspanyol yazar Cristobol de Villalon'un, dönemin Osmanlı topçuluğu
hakkında:

"Dünyada hiçbir devletin,Türk topçusu ile mukayese edilebilecek topçusu
yoktur. İstanbul'da eski model olduğu için kullanılmayıp süs diye
surlara konan topları inceledim Bunlar bile İspanya ordusundaki
toplardan çok daha kaliteli idi.


Tophane sırtlarında çaptan düşmüş diye yığılan 40 kadar topu hayretle
seyrettim. Bunları alıp topçu kuvveti oluşturmak istemeyecek hiçbir
Avrupa devleti bilmiyorum dediğini


*Altı asır gibi uzun bir süre üç kıtada hükmünü yürüten ecdadımızın
medeniyet mirasını inceleyip araştırmadan içte ve dıştaki bazı gafil ve
hainlerin ona, "emperyalist" yaftasını yapıştırarak mahkum etmeye
çalışmalarına mukabil, Macaristan İlimler Akademisi tarafından ortaya
çıkartılıp yayınlanan bir belgede belirtildiğine göre, Osmanlı
Devleti'nin Macaristan'da hakim olduğu devirlerde, Macar halkından
yılda 7 milyon akçe 21 milyon vergi toplayıp, buna karşılık aynı yıl
Macaristan'a 21milyon akçe yatırım yaptığını


*Bizans'ı kurtarmak üzere İstanbul'a çağrılan Haçlı ordularının
Hristiyanlığın mukaddes kilisesi Ayasofyanın tepesinde ki altın haçı
sökerek eritip sattıklarını...Yıllar sonra Osmanlı ordusunun
İstanbul'un fethi sırasında bir yeniçerinin, fetih hatırası olarak
saklamak maksadıyla Ayasofya nın küçük bir çini parçasını koparmak
istemesini, Fatih Sultan Mehmed'in "tahribe teşebbüs"le suçlayıp
cezalandırdığını


*1967 Mısır-İsrail savaşında, Mısır askerlerinin, düşmanlarını
beklerken İsrail ordusunun bir anda Süveyş'in öbür yakasını geçerek
dünyayı şaşırtığını...Mose Dayan'ın bu muazzam başarıyı daha sonra bir
basın toplantısında : "İsrail in bu başarılı stratejisi, Yavuz Sultan
Selim in yıllar önce Mısır'ı fethederken uyguladığı harp planının bir
kopyasıdır" diye açıklayıp gafletimizi yüzümüze vurduğunu


*Fransa Kralı III Napolyon'un, Paris'te Osmanlı Devleti Büyükelçisi
olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa ile konuşması esnasında bir ara alaylı
bir şekilde "Sen kendini Yavuz Sultan Selim'in elçisi mi
zannediyorsun?" demesi üzerine Ahmet Vefik Paşa'nın da büyük bir hazır
cevaplıkla: "Öyle olsaydım, siz Fransa'da imparator olarak
bulunamazdınız" cevabını verdiğini


*Batılı emperyalist güçlerin, Ermenileri piyon olarak kullanıp
kışkırtarak Anadolu'da karışıklıklar çıkardığı günlerde, İngiliz
Büyükelçisi'nin Sultan Abdülhamid'e gelip, küstahça: "Daha ne kadar
Ermeni öldüreceksiniz?" diye sorma cüretini göstermesi üzerine, Ulu
Hakan'ın keskin bakışlarını elçinin üzerine dikerek:"Filan gün, filan
saatte Karadeniz'in filan noktasına yaklaşıp, karaya Ermenileri
Türklere karşı silahlandırmak için şu kadar sandık malzeme çıkaran ve
komitacılara teslim eden İngiliz gemisinde, Türk başına kaç silah
bulunuyorsa tam o kadar Ermeni öldüreceğiz. " cevabını
verdiğini...Sultan Abdülhamid'in bu muazzam istihbarat gücü karşısında
İngiliz elçisinin dehşete kapılarak aptallaştığını


*Birinci Dünya Savaşı'ndan bir hafta önce, 1914 yazında.1 Türk
lirasının karşılığının 3.7 dolar ve 18.45 marka tekabül ettiğini


*Veli lakaplı II. Bayezid'in padişahlığı. döneminde İstanbul'a,
Moskova kralının elçisi sıfatıyla Mihail Plachtneef isimli birinin
geldiğini . . .Bu adamın, insanı istifra ettirecek kadar pis
kokmasından dolayı yıkanması için hamama götürüldüğünde, bu keferenin
hayatında hiç hamam görmemiş olup yıkanmak ve çamaşır değiştirmek
adetine aşina olmadığı ve kimse ile görüştürülmeden pisliğinden dolayı
İstanbul'dan kovulduğunu


*1967 yılında Pariste düzenlenen dünya Yahudi Kongresi'nin zabıtları
arasında bulunan bir belgedeki kayıtlara göre bir delegenin :"Evet
bugün bağımsız bir devletimiz var ama mesut muyuz? Osmanlı'nın
devrindeki gibi huzurlu muyuz? Samimiyetle ve hepinizin içinden
geçenleri dile getirdiğime inanarak söylüyorum ki hayır!Bizim bu
dünyada huzurlu ve emniyetli yaşamamız. ( Osmanlı'yı yeniden kurmaya
bağlıdır!" diyerek bir gerçeği itiraf ettiğini


*16. yüzyılın kudretli padişahı Yavuz Sultan Selimin huzuruna girerek
yer öpüp itimatnamesini sunan Venedik elçisi Antonio Jüstiniani'ne
ülkesine döndüğünde Padişahın nasıl biri olduğu hakkında bilgi
istediğinde elçinin şaşkınlık içinde: 'Kılıcı öyle parlıyordu ki yüzünü
göremedim" diye itirafta bulunduğunuElçinin bu itirafının daha
sonraları Yavuz Selim tarafından öğrenilmesi üzerine Haşmetli
Hünkarım,Paşalarım Osmanlının kılıcı parladığı sürece düşmanların başı
daima önde olur. A m a Allah korusun bu kılıç kınına girer ve
paslanmaya başlarsa o zaman bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve birgün
bize yukardan bakar dediğini


*Osmanlı Devleti'nin l521'de Belgrad'ı, l522'de Rodos'u fethetmeleri
ve 1526'da da Mohaç'ta büyük bir zafer kazanmalarının ardından batı
dünyasında büyük bir panik yaşandığını...Çeşitli kentlerde toplanan
Alman Meclisleri' nin (Reich stag) , Türklere karşı ordu toplayıp sefer
düzenleyebilmek için "Türk Vergisi" adı altında yeni bir vergi
konulmasını kararlaştırdıklarını

No comments:

Post a Comment